Kültür

Paris’e gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken 5 sanat eseri

Sanatın şehri Paris’e seyahat ettiğinizde, ziyaret etmekten keyif alacağınız ve bir daha görmek isteyeceğiniz en iyi 5 sanat eseri!

Paris, şehre gelen her ziyaretçinin görmesi gereken başyapıtlarla dolup taşıyor. Burada herhangi bir zamanda o kadar çok mükemmel sergi düzenleniyor ki Louvre, Orsay ve Pompidou’daki koleksiyonları ikinci kez ziyaret etmeyi düşünmeden etmek çok zor. Bu nedenle, tüm yıl boyunca Paris müzelerinde ve galerilerinde görebileceğiniz sanat eserlerini ziyaret etmekten oldukça keyif alacaksınız. Listemize en iyi 5 güzide eseri sizler için derledik:

1.  ‘La Vierge, l’Enfant Jésus et Sainte Anne’ – Leonardo da Vinci (MÖ 1503)

Louvre Müzesi

Louvre’daki sergilerin çoğu, belki de Leonardo’nun diğer tablolarından daha fazla ihtişamlı değildir. Örneğin, bebek İsa, Meryem ve annesi Anne’nin bu bitmemiş sahnesi… Kompozisyon tipik olarak iddialı: Meryem’in çocuğunu kucaklaması, kuzuya yönelik hareketiyle paralellik gösteriyor. Onu ön planda temsil edilen sembolik uçuruma sürükleyecek bir fedakarlığın sembolü. Böyle düşününce, Leonardo Da Vinci’nin hayatının son 20 yılını onu resmetmeye çalışarak geçirmesine şaşmamalı. Resim 2012 yılında tartışmalı bir restorasyona tabi tutuldu ve uzmanlara göre, Anne’in yüzü olduğundan biraz daha kaba restore edildi. Öyle de olsa, 500 yıl boyunca hayranlık uyandıracak kadar iyi korunmuş görünüyor.

2.  ‘Rebecca’ – Ossip Zadkine (1927)

Musée Zadkine

Musée Zadkine’nin en önemli sanat eseri ‘Rebecca’, galerinin ön saflarında yer alıyor. Ziyaretçilere üstündeki cam çatıdan süzülen güneş ışığında yıkandıkları hissini veriyor. Tablo, omuzladığı sürahi nedeniyle onu Rus heykeltıraşın ‘su taşıyanlarından’ biri olarak gösteriyor. Bu da Zadkine’nin tüm yapıtlarında tekrar eden bir motif olarak karşımıza çıkıyor. Alçı yüzeyi, garip orantılı anatomisi, kısa bacakları ve uzun gövde ile Afrika heykelinin özgür dışavurumcu dilinin etkisine işaret ediyor. ‘Rebecca’, bu en eksantrik sanatçıyı ortaya çıkaran stil ve temaların bir örneğidir.

3.  ‘L’Église d’Auvers-sur-Oise’ – Vincent van Gogh (1890)

Oresay Müzesi

Vincent van Gogh, Mayıs 1890’da Auvers-sur-Oise komününe katıldığında, Saint-Rémy-de-Provence’daki psikiyatri hastanesinden zar zor ayrıldı. Çok verimli bir yaratıcı dönemin başlangıcıydı bu, sonuncusu ise Temmuz ayındaki ölümünden iki ay önce yaklaşık 70 tuvalle sonuçlandı. Auvers’teki kiliseye ilişkin bu heyecanlı görüş, van Gogh’un öncüsü olduğu bir dışavurumculuk havasını şimdiden akla getiriyor. Abartılı formlar, derin renkler ve kalın boya, kompozisyona gotik bir görünüm kazandırıyor. Bina, perspektifin üzerinde belirir, kompozisyonu düzleştirir ve gökyüzünün ve zeminin özellikleri, sarsılma izlenimini vurgular. Bu tuval, tamamlandıktan sadece birkaç hafta sonra van Gogh’un gömüleceği kilisenin ıstıraplı bir tasviri gibi duruyor.

4.  ‘Portrait de la Journaliste Sylvia von Harden’ – Otto Dix (1926)

Pompidou Merkezi

Otto Dix, gözüne sabitlenmiş bir kafe terasında tek başına içki ve sigara içen özgürleşmiş bir kadını resmetmeyi seçerek, 1925-1927 yılları arasında iki yıl geçirdiği Berlin’in göbeğindeki yeni savaşlar arasında kalan topluma sesleniyor. Dix, bu entelektüelleri, 1914-1918 savaşının şiddetini tasvir ettiği şekilde yansıtıyor. Burada gerçekliği ne saklıyor ne de abartıyor. Belirsiz ve karizmatik fakat çirkin figürleri çiziyor. Kompozisyonları her zaman uyumlarını bozan ayrıntılar nedeniyle yarıda kalan ressamın tuvalinde grimsi teni, örümcek benzeri parmakları, kemikli gövdesi ve erkeksi cazibesiyle Harden’ın portresi, Weimar Almanya’sının Yeni Objektifliğini en iyi özetleyen portredir.

5.  ‘Tête d’Idole aux Bras Croisés’ (MÖ 2700-2300)

Louvre Müzesi

Üçgen burnu, cilalı mermeri ve sadeleştirilmiş geometrik formları ile bunun bir Brancusi eseri olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak parlaklığına ve stilize edilmiş özelliklerine rağmen, görünüşte modern olan bu heykel, MÖ 2700 ile 2300 yılları arasında antik Yunanistan’da yaratılmış. Başlangıçta bu kafa, 1,5 m yüksekliğindeki bir kadın heykelinin gövdesinin tepesindeydi ve gözlerde, dudaklarda boya dokunuşlarıyla süslenmişti. Bugün sadece kulaklar ve burun yüz şeklini gösteriyor. Bu eser, Keros adasındaki eski bir uygarlıktan olağanüstü derecede iyi korunmuş ve oldukça inandırıcı bir görüntü oluşturuyor.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu